Resmi bir
kısaltması olmasa da gündelik dilde LGS olarak anılan sınav dün yapıldı.
Sınava kızım
da girdiği için süreci yakından takip ettim.
Birkaç kelam
etmek isterim.
2017-2018
öğretim yılı başladığında, sekizinci sınıf öğrencileri TEOG sınavına
gireceklerini düşünüyordu. MEB TEOG kazanımlarını, yani hangi konulardan soru
çıkacağını açıklamış, öğrenciler çalışmaya başlamıştı.
Hatta öğrencilerin
pek çoğu bir yıldır zaten TEOG sistemine göre şu veya bu şekilde çalışmaya
başlamıştı. Ancak birden sayın CB’nin bir açıklaması gündeme düştü: TEOG kötü
bir sistemdi ve değişecekti.
İlk önce ‘bu
yıl, süreç başlamışken değişmez herhalde’ diye tepki verdi herkes ama birkaç
gün içinde MEB bu sene TEOG’un yapılmayacağını ilan etti. Yerine gelecek sistem
ise, kaba hatlarıyla ‘adrese dayalı’ olacaktı, CB’nin dile getirdiği gibi.
Yeni
sistemin açıklanması aylar sürdü. Sınav olacak mı, yerleştirme nasıl yapılacak,
sınav kapsamı nasıl olacak? Bunlar bilinmeden aylar geçti. Çocukların motivasyonu
düştü, belirsizlik psikolojilerini bozdu.
Sonra en azından,
mevcut öğrencilerin %10’unun yerleştirileceği bir sınav açıklandı. Geri kalan
öğrenciler için yerleştirme belirsizliğini koruyor.
Sınav
açıklandıktan bir süre sonra örnek sorular da açıklandı. Anlaşıldığı kadarıyla
sorular ‘muhakeme’ye dayalı olacaktı. Ancak elde birkaç örnek sorudan başka
veri yoktu. Sınav kapsamı belirsizliğini korudu.
Sınava yaklaşık
bir ay kala, sınavın ALES tarzında olacağı duyumları alındı. Öğrenciler ALES
kitapları satın aldı. Oradan çalışmaya başladı. Okulda görmedikleri tarzdaki
sorulara, son bir ayda çalışma imkânı buldular.
Bu imkanı
bulanlar elbette, ‘şanslı’ çocuklardı. Özel okula gidenler, kurslara gidenler, özel
ders alanlar. Bunun dışındakiler girmeyi düşündükleri sınava hâlâ çok
mesafeliydi.
Bu arada MEB
ikiye bir sınavın zor olacağını, herkesin başarılı olamayacağını açıklıyordu. İlk
başta da zaten çok az öğrencinin sınava gireceğini beklediklerini
söylemişlerdi. Ama öğrencilerin yüzde 90’ı sınava başvurdu.
Hatta sınavdan
bir hafta önce, sınava zamanında başvuramayanlar için ek başvuru hakkı tanındı.
Halbuki öğrencilerin hangi salonlarda sınava gireceği bile belirlenmişti bu
arada. Bu mesele kafamda hâlâ ciddi bir soru işareti olarak duruyor.
Hangi
okulların sınavla öğrence alacağı uzun süre belli olmadı. Belli olduğunda ise
büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Zira ‘nitelikli’ denen okulların kayda değer
kısmı İmam-Hatip, teknik lise ve kız lisesi idi.
Yıllardır kendi
kurumsal kültürünü oluşturmuş gözde okulların çoğu listede bulunmuyordu. Bunun
bir anlamı, elbette, bu okulların gelecek yıllardaki kalitesinin düşmesi
anlamına geliyor.
Sınav sözel
ve sayısal iki kısımdan oluşuyor. Sınav kapsamına dahil edilen dersler, soru sayıları
ve kat sayıları, hepsi tartışmaya açık.
Misal: Din
Kültürü soru sayısı ve katsayısı tarih ile aynı. Bunu anlayamadım bir türlü. Ama
işte, bütün itirazlara rağmen, mesele oldubittiye getirildi.
Sınav ilk
başta tek oturumda yapılacaktı. İtirazlar sonucu 13-14 yaşında çocukların uzun
sınava dayanamayacağı söylenince sınav iki oturuma ayırıldı.
İtiraz
gelmese idi bu çocuklar saatlerce ciddi bir sınava tabi tutulmuş olacaktı. İşin
doğrusu, kerhen yapılan bir sınav için çocuklar cezalandırılmak isteniyor gibiydi.
Her neyse,
dün sınav yapıldı. İlk oturumdaki sözel kısım beklenenden kolaydı. Çıkan
çocukların çoğunun yüzü gülüyordu. Sınava sıkı çalışmış olanlar ise boşuna
çalıştıklarını söyledi. İkinci oturum için umutlandılar.
Ancak ikinci
oturum tam bir faciaydı. İlk çıkan öğrenciden itibaren hepsinin yüzü asık ve
ağlamaklıydı. Kısa süre içinde her tarafta ağlama ve teselli sesleri duyulmaya
başlandı.
Diğer facia
ise, çocuklar soruları kontrol ettiğinde ortaya çıktı. Pek çoğunun özellikle
matematikten çok sayıda yanlışı vardı.
Son bir
yılını tümüyle sınava çalışmaya ayıran, on binlerce soru çözen, özel okul, özel
ders vs imkanlarına sahip olan şanslı çocuklar bile yıkılmıştı.
Özellikle matematik
soruları, ALES türü sorular arasında bile zor kabul edilmesi gereken sorulardı.
Mesele bilgi veya muhakeme de değil, konstantrasyon ve hızlı okuma becerileri
de gerekiyordu. Üstelik tuzak noktalar da vardı.
Sınav ilk
açıklanırken, ‘muhakeme’ yönüne dikkat çekilmişti. MEB sözcüleri havalı bir şekilde
‘bilgi değil muhakeme’ diyorlardı. Ama sorun şuydu: Bu öğrencilere bu tarz bir
eğitim verilmemişti.
Muhakeme
gücünü geliştirmesi için hiçbir şey yapmadığınız öğrencilere muhakeme gücünü
ölçen sınav yaparak büyük iş yapmış olmuyorsunuz, olmadınız. Sadece çocukların
özgüvenini kırdınız.
Üstelik bu
çocuklar arasından yine ‘şanslı’ olanlar başarılı olabilecek. Ha bir de yarış
atı filan; yıl boyunca çocuklar yine yarış atı gibiydi. Yine kurslara tonla
para döküldü. Değişen bir şey yoktu yani.
Üstelik
sınavda ölçücü nitelikte olan sadece Matematik alanıydı. Sözel alanda başarılı
olan öğrenciler arasında sıralama yapacak nitelikte bir sınav yapılmadı.
Sınav
sonrasında çocuklar aileleriyle birlikte özel okulların yolunu tuttu. Muhtemelen
bu sınavdan sonra yüzde onluk dilime giremeyeceğini düşünenler, nitelikli
eğitim fırsatını kaçırmak istemiyor.
Bu öğretim
yılı için özel okul payı toplamda %8 civarındaydı. Gelecek sene takip edin,
lise bir bazında oran çok daha fazla olacak. Zaten son bir yılda sadece benim
ikamet ettiğim şehirde bile bir sürü özel okul açıldı. Lise kısmı olmayan özel
okullar, lise açtı.
Peki neden
özel okul? Çünkü adrese dayalı yerleştirmenin nasıl yapılacağı bilinmiyor ve
devlet okullarına güven en alt düzeyde. Borç harç çocuğunu özel okulda
okutabilecek herkes devlet okullarından kaçıyor.
Ama özel
okullar tutumu bir yıldır gittikçe artan şekilde daha pazarlığa ve bursa kapalı
olma yönünde. Çünkü talep çok. Özel okullar, karnı tok esnaf konumunda.
Bunun
sonucu, devlet okullarının kalitesinin daha da düşmesi elbette. Belki de yapılmak
istenen budur: Eğitimi dolaylı yoldan özelleştirme hamlesidir bu sistem.
Kendi
kızımın ve arkadaşlarının dünkü sınavdan sonra yaşadığı hayal kırıklığını, o
çocukların normalde hangi potansiyellere sahip olduğunu az buçuk bilen birisi
olan hazmedemiyorum.
Özetle, TEOG
sistemi kötüydü ama bu sınav çok daha kötü oldu. Çocuklarımızı da geleceğimizi
de elbirliğiyle bitiriyoruz. Ve biz yetişkinler, yaşananlardan doğrudan mesulüz.
Sınav
sonrası ortalık karışınca MEB sınav sonuçlarının açıklanma tarihini erteledi. Daha
önce tarih 22 Haziran, yani seçimden hemen önce idi. Fakat sınavdan sonra, hiçbir
gerekçe sunma gereği duymadan, 26 Haziran dendi.
Şu da
unutulmasın: Sınavda başarılı olan öğrencilerin de, adrese dayalı kayıt
yaptıracak öğrencilerin de nasıl belirleneceği gizemini koruyor.
Hangi
ölçütlerle kim nereye nasıl yerleşecek bilinmiyor. Asıl kaos ve hayal kırıklığı
yerleştirme sürecinde yaşanacak. Geldiğimiz nokta budur.