4 Haziran 2018 Pazartesi

2018 Liselere Geçiş Sınavının Yarattığı Hayal Kırıklığı

(Aşağıdaki satırları Twitter'da paylaştım. Burada da dursun, belki buradan okumak, paylaşmak isteyen olur diye bloga ekliyorum. Twitter'daki versiyonda küçük düzeltmeler yaptım, birkaç cümle ekledim.)


Resmi bir kısaltması olmasa da gündelik dilde LGS olarak anılan sınav dün yapıldı.
Sınava kızım da girdiği için süreci yakından takip ettim.
Birkaç kelam etmek isterim.

2017-2018 öğretim yılı başladığında, sekizinci sınıf öğrencileri TEOG sınavına gireceklerini düşünüyordu. MEB TEOG kazanımlarını, yani hangi konulardan soru çıkacağını açıklamış, öğrenciler çalışmaya başlamıştı.

Hatta öğrencilerin pek çoğu bir yıldır zaten TEOG sistemine göre şu veya bu şekilde çalışmaya başlamıştı. Ancak birden sayın CB’nin bir açıklaması gündeme düştü: TEOG kötü bir sistemdi ve değişecekti.

İlk önce ‘bu yıl, süreç başlamışken değişmez herhalde’ diye tepki verdi herkes ama birkaç gün içinde MEB bu sene TEOG’un yapılmayacağını ilan etti. Yerine gelecek sistem ise, kaba hatlarıyla ‘adrese dayalı’ olacaktı, CB’nin dile getirdiği gibi.

Yeni sistemin açıklanması aylar sürdü. Sınav olacak mı, yerleştirme nasıl yapılacak, sınav kapsamı nasıl olacak? Bunlar bilinmeden aylar geçti. Çocukların motivasyonu düştü, belirsizlik psikolojilerini bozdu.

Sonra en azından, mevcut öğrencilerin %10’unun yerleştirileceği bir sınav açıklandı. Geri kalan öğrenciler için yerleştirme belirsizliğini koruyor.

Sınav açıklandıktan bir süre sonra örnek sorular da açıklandı. Anlaşıldığı kadarıyla sorular ‘muhakeme’ye dayalı olacaktı. Ancak elde birkaç örnek sorudan başka veri yoktu. Sınav kapsamı belirsizliğini korudu.

Sınava yaklaşık bir ay kala, sınavın ALES tarzında olacağı duyumları alındı. Öğrenciler ALES kitapları satın aldı. Oradan çalışmaya başladı. Okulda görmedikleri tarzdaki sorulara, son bir ayda çalışma imkânı buldular.

Bu imkanı bulanlar elbette, ‘şanslı’ çocuklardı. Özel okula gidenler, kurslara gidenler, özel ders alanlar. Bunun dışındakiler girmeyi düşündükleri sınava hâlâ çok mesafeliydi.

Bu arada MEB ikiye bir sınavın zor olacağını, herkesin başarılı olamayacağını açıklıyordu. İlk başta da zaten çok az öğrencinin sınava gireceğini beklediklerini söylemişlerdi. Ama öğrencilerin yüzde 90’ı sınava başvurdu.

Hatta sınavdan bir hafta önce, sınava zamanında başvuramayanlar için ek başvuru hakkı tanındı. Halbuki öğrencilerin hangi salonlarda sınava gireceği bile belirlenmişti bu arada. Bu mesele kafamda hâlâ ciddi bir soru işareti olarak duruyor.

Hangi okulların sınavla öğrence alacağı uzun süre belli olmadı. Belli olduğunda ise büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Zira ‘nitelikli’ denen okulların kayda değer kısmı İmam-Hatip, teknik lise ve kız lisesi idi.

Yıllardır kendi kurumsal kültürünü oluşturmuş gözde okulların çoğu listede bulunmuyordu. Bunun bir anlamı, elbette, bu okulların gelecek yıllardaki kalitesinin düşmesi anlamına geliyor.

Sınav sözel ve sayısal iki kısımdan oluşuyor. Sınav kapsamına dahil edilen dersler, soru sayıları ve kat sayıları, hepsi tartışmaya açık.

Misal: Din Kültürü soru sayısı ve katsayısı tarih ile aynı. Bunu anlayamadım bir türlü. Ama işte, bütün itirazlara rağmen, mesele oldubittiye getirildi.

Sınav ilk başta tek oturumda yapılacaktı. İtirazlar sonucu 13-14 yaşında çocukların uzun sınava dayanamayacağı söylenince sınav iki oturuma ayırıldı.

İtiraz gelmese idi bu çocuklar saatlerce ciddi bir sınava tabi tutulmuş olacaktı. İşin doğrusu, kerhen yapılan bir sınav için çocuklar cezalandırılmak isteniyor gibiydi.

Her neyse, dün sınav yapıldı. İlk oturumdaki sözel kısım beklenenden kolaydı. Çıkan çocukların çoğunun yüzü gülüyordu. Sınava sıkı çalışmış olanlar ise boşuna çalıştıklarını söyledi. İkinci oturum için umutlandılar.

Ancak ikinci oturum tam bir faciaydı. İlk çıkan öğrenciden itibaren hepsinin yüzü asık ve ağlamaklıydı. Kısa süre içinde her tarafta ağlama ve teselli sesleri duyulmaya başlandı.

Diğer facia ise, çocuklar soruları kontrol ettiğinde ortaya çıktı. Pek çoğunun özellikle matematikten çok sayıda yanlışı vardı.

Son bir yılını tümüyle sınava çalışmaya ayıran, on binlerce soru çözen, özel okul, özel ders vs imkanlarına sahip olan şanslı çocuklar bile yıkılmıştı.

Özellikle matematik soruları, ALES türü sorular arasında bile zor kabul edilmesi gereken sorulardı. Mesele bilgi veya muhakeme de değil, konstantrasyon ve hızlı okuma becerileri de gerekiyordu. Üstelik tuzak noktalar da vardı.

Sınav ilk açıklanırken, ‘muhakeme’ yönüne dikkat çekilmişti. MEB sözcüleri havalı bir şekilde ‘bilgi değil muhakeme’ diyorlardı. Ama sorun şuydu: Bu öğrencilere bu tarz bir eğitim verilmemişti.

Muhakeme gücünü geliştirmesi için hiçbir şey yapmadığınız öğrencilere muhakeme gücünü ölçen sınav yaparak büyük iş yapmış olmuyorsunuz, olmadınız. Sadece çocukların özgüvenini kırdınız.

Üstelik bu çocuklar arasından yine ‘şanslı’ olanlar başarılı olabilecek. Ha bir de yarış atı filan; yıl boyunca çocuklar yine yarış atı gibiydi. Yine kurslara tonla para döküldü. Değişen bir şey yoktu yani.

Üstelik sınavda ölçücü nitelikte olan sadece Matematik alanıydı. Sözel alanda başarılı olan öğrenciler arasında sıralama yapacak nitelikte bir sınav yapılmadı.

Sınav sonrasında çocuklar aileleriyle birlikte özel okulların yolunu tuttu. Muhtemelen bu sınavdan sonra yüzde onluk dilime giremeyeceğini düşünenler, nitelikli eğitim fırsatını kaçırmak istemiyor.

Bu öğretim yılı için özel okul payı toplamda %8 civarındaydı. Gelecek sene takip edin, lise bir bazında oran çok daha fazla olacak. Zaten son bir yılda sadece benim ikamet ettiğim şehirde bile bir sürü özel okul açıldı. Lise kısmı olmayan özel okullar, lise açtı.

Peki neden özel okul? Çünkü adrese dayalı yerleştirmenin nasıl yapılacağı bilinmiyor ve devlet okullarına güven en alt düzeyde. Borç harç çocuğunu özel okulda okutabilecek herkes devlet okullarından kaçıyor.

Ama özel okullar tutumu bir yıldır gittikçe artan şekilde daha pazarlığa ve bursa kapalı olma yönünde. Çünkü talep çok. Özel okullar, karnı tok esnaf konumunda.

Bunun sonucu, devlet okullarının kalitesinin daha da düşmesi elbette. Belki de yapılmak istenen budur: Eğitimi dolaylı yoldan özelleştirme hamlesidir bu sistem.

Kendi kızımın ve arkadaşlarının dünkü sınavdan sonra yaşadığı hayal kırıklığını, o çocukların normalde hangi potansiyellere sahip olduğunu az buçuk bilen birisi olan hazmedemiyorum.

Özetle, TEOG sistemi kötüydü ama bu sınav çok daha kötü oldu. Çocuklarımızı da geleceğimizi de elbirliğiyle bitiriyoruz. Ve biz yetişkinler, yaşananlardan doğrudan mesulüz.

Sınav sonrası ortalık karışınca MEB sınav sonuçlarının açıklanma tarihini erteledi. Daha önce tarih 22 Haziran, yani seçimden hemen önce idi. Fakat sınavdan sonra, hiçbir gerekçe sunma gereği duymadan, 26 Haziran dendi.

Şu da unutulmasın: Sınavda başarılı olan öğrencilerin de, adrese dayalı kayıt yaptıracak öğrencilerin de nasıl belirleneceği gizemini koruyor.

Hangi ölçütlerle kim nereye nasıl yerleşecek bilinmiyor. Asıl kaos ve hayal kırıklığı yerleştirme sürecinde yaşanacak. Geldiğimiz nokta budur.