1 Eylül 2016’dan, hatta açığa alındığım tarih olan 25 Temmuz
2016’dan beri öğrencilerimden ayrı kaldım. Hoş, yürüttüğümüz okuma grupları ve
son zamanlarda başlayan atölyeler ile tümden ayrı düştüğümüz söylenemez ama,
dönemlik bir dersi planlamanın, o ders vasıtasıyla muhataplarına kitap
okutmanın ve onların o kitapları okuduğunu, üzerinde tartıştığını görmenin
yerini tutmuyor bunlar.
Biliminsanlarının iki işlevi vardır: (1) Bilimsel araştırma
(2) Öğretim. Kimi biliminsanı doğuştan araştırmacıdır. Ders anlatmak yük gelir
çünkü okuyacak kitaplar, yapılacak araştırmalar vardır ve işin öğretim kısmı
onu bütün bu işlerden alıkoyar. Kimi biliminsanı ise doğuştan öğreticidir.
Kendini öğrencilerine adar. Kitapla, kalemle, araştırmayla arası pek iyi
değildir. Esasında bu iki tutum da meşrudur. Nitekim yurtdışında bazı
üniversitelerde bu iki işlevin keskin şekilde birbirinden ayrıldığını
biliyoruz. Türkiye’de böyle bir ayırım yok. İsteseniz de istemeseniz de her iki
işi birlikte yürütmek zorundasınız. Ha, unutmadan, elbette bir de bu iki işlevi
de kendine uygun bulmayan biliminsanları vardır ki, üniversitelerdeki
pozisyonları niye işgal ettikleri büyük bir soru işaretidir.
Ben iki işlevi de severim, daha doğrusu severdim. İlla
birini tercih etmek gerekirse ama, sanırım, öğretim kısmından fedakârlık
yapamayacağımı söylerim. Çok sevdiğim kitapları okuma, okuduklarım hakkında
yazma imkanımı azaltsa bile, eğer imkân ve ihtiyaç varsa, ders anlatmaktan yana
kullanırım tercihimi. Ama elbette, servis dersi dediğimiz derslerden, yani
hukuk fakültesi dışındaki bölümlerde verilen Temel Hukuk derslerinden aynı anda
birkaç tane anlatmaya da katlanamam. Ders dediysem, birbirlerinden farklı ve
biraz da beni de geliştirecek derslerden bahsediyorum.
Bu yüzden, eğer ihraç edilmeseydim, hepsini bilfiil vermem
gereken on sekiz saatlik bir ders yüküm olacaktı geçen sene. Üstelik bu derslerden
biri, ilk defa vereceğim Sosyal Bilimler Felsefesi adlı doktora dersiydi. Çok
heyecanlıydım bu ders için. Yıllardır üzerinde çalıştığım bir meseleydi. Ne var
ki, bildiğiniz gibi, olmadı.
Bildiğini anlatma, aktarma, eğer talibi varsa ona ulaştırma
tutkusundan olsa gerek, çoktandır Youtube üzerinde bir kanal açmayı
düşünüyordum. Hatta birkaç arkadaşımla konuştum, bu işlerden anlayan
profesyonel birisiyle küçük bir fizibilite çalışması filan da yaptık.
Hayalimizdeki gibi bir kanal kurmak, esasında kısaca, bir Youtube üniversitesi,
ama sosyal medyanın kullanım eğilimlerini gözeterek çalışan bir üniversiteyi
kurmak bize pahalıya mâl olacaktı. Yapamadık.
Sonra kendi başıma deneyeyim dedim. Niyetimi
gerçekleştirmeyi sürekli ertelerken, İlker Birbil hoca BirGün Pazar’da bir yazı yazdı. Birbil’in de dediği gibi, her şeyden önce bilginin paylaşımı için yeni
eğilimleri takip etmek gerekiyordu. Kendi yorumlarımı da katarak devam edeyim:
Kitabın sonu geldi filan demek çok iddialı ama artık elimizdeki telefonlar ve
sosyal medya mecraları bilginin farklı türden de paylaşımını mümkün kıldı.
Üstelik bu alet ve araçlarla büyüyen gençlerin alışkanlıkları farklı. Bu yeni
alışkanlıklara direnmenin veya onları yok saymanın bir anlamı yok. Ayrıca,
özellikle Türkiye’de başka bir sorun var. Bizzat benim de yaşadığım ve binlerce
insanın yaşadığı bir sorun: Geleneksel konumlarımızı kaybettik. Yani, her sene
bin öğrenci, ben istemesem de, öğrenci istemese de, benimle birlikte ders
işliyordu. Dersi takip etmek durumundaydı. Şimdi ise….
Ve nihayet, bilimsellikten ve akıldan çok uzak, bilgi demeye
dilimin ermediği laf kalabalığının hem üniversitelerde hem de sosyal medyada dolaşıma
girdiğini görüyoruz. Eğer bu kültür ve bilim vandallığına karşı yapılacak bir
şey varsa, o da doğru mücadele sathını belirlemektir. Elbette tek mücadele
satıh ve tarzı olarak değil, ama bu cephenin akıldışılığa teslim edilmemesi
lazım.
İşte bütün bu düşünceler sonunda, biraz da heyecan ve
coşkuyla, birkaç gün önce hızlı bir karar vererek, Youtube’da Hukuk Başlangıcı
Dersleri vermeye başladım. Daha doğrusu dersin ilk videosunu çekerek paylaştım.
Profesyonel bir başlangıç değildi. Bir ders planı hazırlamamıştım.
Ayrıca, her
mecranın olduğu gibi Youtube’un da kendine has kuralları vardı ve bunlardan
bihaber idim. Acemice çektiğim ilk videoyu paylaştıktan sonra, biraz da
beklemediğim ölçüde, olumlu sonuçlar aldım. Ders binlerce insan tarafından
paylaşıldı, birkaç gazete ve haber portalı tarafından haberleştirildi. Hukukçu
olmayan, hatta muhtemelen ideolojik olarak benimle uzaktan yakından ilgisi olmayan
ve bu farklılığımızın da pekala farkında olan insanlar dersin devamını
beklediklerini söyledi. Yani iş ciddiye bindi.
Bu arada Youtube’da nasıl daha etkili bir yayıncılık
yapılacağına dair çok fazla öneri ve tavsiye geldi. Biraz araştırma yaptım. Nihayetinde
ilk baştaki acemilikten ve amatörlükten uzak ama mali imkanlarımın ve vaktimin
izin vermemesi nedeniyle de yeterince profesyonel olmayacak düzeyde devam
etmeye karar verdim.
Bunun yanında, madem bu mecra bu kadar etkili ve bu konuda
bir talep var, sadece Hukuk Başlangıcı değil, bildiğim ne varsa, aktarabildiğim
ne olursa hepsini aktarmaya karar verdim.
İlk olarak, bir ders programı hazırladım. Daha önce bu
mecranın gerekliliklerini hiç hesaba katmadığım için yepyeni bir program hazırlamam
gerekti. Zira bir videonun çok uzun olmaması gerekiyor mesela. Benim fakültede
anlattığım Hukuk Başlangıcı 12 hafta boyunca haftada üç saatlik bir dersti. Ama
Youtube’a yükleyeceğim dersler, 30 dakika olan ilk videodan bile kısa
olmalıydı. Doğru: Kendimi düşündüm. 30 dakikalık bir video bile çok uzun
gelebiliyor. Hukuk Başlangıcı Dersleri’nde ne kadar uyabilirim buna bilmiyorum,
ama bundan sonraki ders ve projelerde sanırım 15 dakika üst sınır olacak.
Her ne kadar dizinin adı Hukuk Başlangıcı Dersleri ise de,
ortada esasında gerçek bir ders yok. Dolayısıyla yapmam gereken, bu ders
kapsamında aktarmayı veya değinmeyi istediğim konuların bir dökümünü yaparak,
bunları kısaca tartışmak. Bir öğretim üyesinin yapabileceği en iyi şeyin;
anlattığı konuyla ilgili en can alıcı soruları sormak, bu soruların muhtemel
cevaplarını vermek ama daha derin cevaplar için en iyi kaynakları önermek olduğuna
inanıyorum. Otuz dakikalık videolar bunun için yeter de artar bile.
Bir de bu işi düzenli yapmak gerekiyormuş. Ben de haftada
iki defa video paylaşmaya karar verdim. Çarşamba ve Cumartesi günleri 20:30’da,
teknik aksaklık olmazsa, videolar yayında olacak.
Program aşağıda. Dediğim gibi, ilk defa bu mecrada ders
verdiğim için, tam olarak uyup uyamayacağımı bilmiyorum. Elimden geldiğince
uymaya çalışacağım.
O zaman, yarın akşam görüşmek üzere…
- Hukuk fakültesi ne kazandırmaz?
- Hukuk başlarken neler okunur, ne kadar okunmalı?
- Hukuk nedir?
- Hukuk ile ahlak ilişkisi
- Hukuk ile din, örf ve adet ilişkisi
- Hukuk ve iktidar
- Bir normlar sistemi olarak hukuk
- Hukukun Kaynakları kavramı
- Hukuk sistemleri
- Anayasa nedir, ne işe yarar?
- Demokrasi
- Demokrasi
- Hukuk Devleti-Hukukun Üstünlüğü
- İnsan Hakları
- Sosyal devlet
- Kanunlar-KHKlar-Uluslararası antlaşmalar
- Tüzük ve Yönetmelikler
- Kamu hukuku ve özel hukuk ayırımı
- Yargı olarak hukuk
- Yargı teşkilatı
- Yorum
- Adalet
- Adalet
- Adalet
Hocam emeğinize sağlık. Ben de takipte olacağım
YanıtlaSilEmeğinize sağlık Hocam vakit bjldukça bakacağım
YanıtlaSilçok güzel emeğinize sağlık. Aile ve boşanma davalarında detaylı bilgi için de kaynak olarak https://or.av.tr/faaliyet-alanlari/ankara-bosanma-avukati-aile-ve-bosanma-davalari/ linki kullanılabilir.
YanıtlaSil